sol etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
sol etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

12 Ekim 2010 Salı

Sol-içi hazin bir yazışma

Burak Cop

BirGün gazetesinin 3 Ekim tarihli pazar ekinde bir yazım yayınlandı (bu blogda da var; MHP'yle ilgili olan). Ertesi gün bir okurdan eleştirel bir e-mail aldım. Cevap yazdım. Cevabıma cevap yazdı. 

E-mail yazışmaları elbette ki mahremdir. Ancak, içerikleri itibariyle, okura ismen hitap ettiğim yerleri dışarıda bırakırsak aşağıdaki e-mailler yazıştığım kişinin kim olduğuyla ilgili bir ipucu vermiyor. Yazıştığım kişinin ismini çıkarınca yazdıkları (kendinden söz ettiği bölümler de dahil olmak üzere) anonimleşiyor. Bu yüzden, söz konusu okurun onayını almaksızın her üç e-maili de buraya koymakta etik bir sakınca görmüyorum. 

----------------------------------

Değerli yazar,
MHP'yi aynı anda hem küçümseyen, hem ona akıl veren, hem sıkı bir biçimde tahlil eden (!), hem onlardan bir şey beklemeyen, arada Kemalizme de vuran, velhasıl ne yapacağını tam bilemeyen yazınızı zevk almadan okudum. Biliyorsunuz iki kardeş var. DevYol kökenli. Kemalist Köy Enstitüleri mezunu Dursun Akçam'ın oğulları Taner ve Cahit. Taner kendisini tanıdığımda ODTÜ'de gençlik önderiydi. Hayranlık duydum. Şimdi "tarihin yalancısı" olmuş, Ermeni tezlerini bire bir savunuyor.
 
-95 yıl sonra Ahtamar'da (Akdamar değil!) ve gene o kadar uzun bir aradan sonra Sümela'da Hıristiyanlar ayin yaptıkları için. Senede bir gün üstelik. Sadece 'senede bir gün', şarkıdaki gibi.-
 
Ne kadar masumlar değil mi? SSCB ayaktayken hiç gündeme gelmeyen Ermeni soykırımı ABD'de her sene yeni tavizler için şantaj aracı olarak ve iki halkın arasına kalıcı düşmanlık sokmak için kullanılıyor; tazminat ve toprak taleplerini de unutmayalım. Ve orada durmuyor, Taraf'ta devrimcileri eleştiriyor. Cahit de ona "Geçmişine ihanet ediyorsun" uyarısı yapıyor. Tıpkı Evetçi Ali Nesin ve Ahmet Nesin olayı gibi.
 
Ne kadar kolay harcıyorsunuz Kemalizmi, Yurtseverlikten ne kadar çabuk vazgeçiyor, Emperyalizm tahlili ve olgusunu ne kadar kolay unutuyorsunuz. Ve ne kadar kolay yazıyorsunuz, sadece yükselmiş dalgaya, liberalizme binerek. Bilimsel Kuşkuculuk denilen şey sanki hiç yanınıza uğramamamış. Üstelik Oğuzhan Müftüoğlu gibi bir yiğitin ağır abi olduğu bir gazetede.
 
Zaten sadece Birikim ve Taraf okuyarak ancak böyle yazılır. Ne güzel, hiç kafa yorma derdiniz yok. Ne olduğu belli MHP'yi hedef al, arada Ermeni şovenizmini masum göster, Kemalizmi harca, oh keka. Ol devrimci, sıkı solcu, yetmedi anarşist. Öyle ya Marksist olmak biraz daha ciddi iştir, bilimsellik ister.
Ne diyelim, Taner Akçam dürüst kardeşini bile ikna edememiş, siz mi beni ikna edeceksiniz. Yalnız bırakın Birgün'ün yakasını, Taraf'ta yazın. Artık TKP, ÖDP, EMEP, Halkevleri ittifakı kuruldu, bazen duraklamalar, gerilemeler olsa da artık sosyalizm var, ucuzluk yok.
 
~~~
 
Sayın ..., 
 
Yaşınıza ve tecrübenize hürmet ederim. Ama mailiniz ne yazık ki neresinden tutsanız elde kalıyor. Tam bir kavram karmaşası, kavram salatası niteliğinde. 
 
- Cahit Akçam'ın kardeşine yönelik eleştirisinin Ermeni soykırımıyla alakası yoktur, lütfen bilerek ya da bilmeden çarpıtma yapmayalım. Taner Akçam liberal bir bakış açısıyla devrimcileri eleştiriyor. Sorun bundan ibarettir.  
 
- Ermeni Soykırımı'nın SSCB ayaktayken gündeme gelmediği tam anlamıyla safsatadır. Lütfen bu konuda bilgilerinizi düzeltiniz.  
 
- Ermeni kardeşlerimizin (sizi bilmem ama ben onları kardeşim olarak görüyorum) tarihi değeri olan bir ibadethanede ibadet etmeleri ve onların bu hakka sahip olduğunu savunmak "Ermeni şovenizmi" değildir. 
 
- Ne Kemalist ne de yurtseverim. Ben Marksistim. Aynı anda hem Kemalist hem de Marksist olunamayacağını düşünüyorum. 
 
- "Marksist olmak ciddi iştir, bilimsellik ister" görüşünüze katılıyorum.  
 
- Ben, sizi bilmem ama, emperyalizmi Lenin'in "Kapitalizmin en yüksek aşaması" kitabından ve Lenin'in paradigmasiyla yazılmış, onun emperyalizm kuramını geliştirerek yeniden-üreten eserlerden öğrendim.
 
- Bunu yapabilmeniz konusunda çok umutlu değilim ama yine de söyleyeyim: Ermeni Soykırımı'nın, Kapital'in 1. cildinde emperyalist devletlerin sömürgelerini mahvederek gercekleştirdikleri 'sermaye birikimi'nin, Anadolu coğrafyasında da bir Türk-Müslüman burjuvazisinin yaratılması için zor kullanılarak Ermenilerden Müslümanlara sermaye aktarımı şeklinde tezahür ettiğini anlamaya çalışın derim ben... 
 
- ABD'nin, TC adlı, emperyalist sistemin ayrılmaz parçası olan ulus-devletin egemen sınıf ve zümrelerinin canını sıkarak Ermeni Soykırımı'nı istismar etmesine "Hmm, demek ki ABD de Ermeni soykırımı diyor. Ee, ABD kötüdür. Dolayısıyla Ermeni meselesinde TC'nin resmi tezleri haklıdır" diye yaklaşmak, kusura bakmayın ama bana göre değil. Zaten son kavşakta ABD her zaman TC egemen sınıf ve zümrelerinin istediğini yapar, soykırımın adını koymaktan bir şekilde imtina eder. TC devletinin geleneksel inkarcı tutumu Ermeni meselesini başka devletler icin bir istismar unsuru haline getiriyorsa, bundan egemen sınıflar, egemen zümreler ve sizin gibi, onların ideolojisini savunan milliyetçiler rahatsız olsun. Bana ne. "ABD'nin dediğinin tersi doğrudur" gibi çocukça bir mantıkla hareket edeceksek ABD'nin emperyalist saldırganlığına hedef oldular diye Saddam'ı, Milosevic'i, Taliban'ı da savunmak gerekir, ayrıca.   
 
- Bir de, Rusya alenen ve resmen, İran ise bir takım jestlerle Ermeni Soykırımı'nı tanımaktadır. Ne dersiniz, Türk'ün Türk'ten başka dostu yok mu yoksa..?  
 
- Beni Taraf'a davet etmişsiniz. Teşekkür ederim ama almayayım... Ama siz isterseniz İşçi Partisi saflarında siyaset yapabilirsiniz.  
 
- Ben ÖDP üyesiyim bu arada.  
 
- Umarım Ermeni meselesi konusunda en azından bir İbrahim Kaypakkaya kadar, TİİKP döneminin Perinçek'i kadar ilerici olabilirsiniz... İnsanlar değişiyor, hayatta her şey mümkün.  
 
- Bana sol.org sitesinden bir link göndermişsiniz, teşekkür ederim. Komşudan gelen tabak geriye boş gönderilmez, siz de lütfen bu 2 linki kabul buyurun:  http://www.sendika.org/yazi.php?yazi_no=21690   ve   http://bianet.org/biamag/toplum/121372-24-nisan-soykirim-ve-tarihin-tahrifi        
 
İyi günler dilerim, 
 
B.C 
~~~
 
Sayın Yazar,
Maalesef yanıtlamak zorundayım. Yetersiz okuma ve ilgi alanlarını kısıtlı tutma insanın başına dert açıyor. Bir Çeçenim, ama ne Çeçen ne  de Türk milliyetçisiyim, yurtseverim. 78'li sayılırım. Sayılırım diyorum çünkü tanık olduğum kahramanlıklara ve büyük devrimci mücadeleye, o zamanlar bir HK taraftarı idim, büyük saygım o dönemin istismar edilmesine izin vermiyor. Geçelim.
 
Değerli Tevfik Çavdar, Nihat Behram gibi TKP'lilerin konuyla ilgili yazıları var Sol Haber'de, öneririm; sadece Birikim'den öğrenilmez böyle şeyler. Lenin sağken Troçki (iktidar'sız'lık teorisyeni) konuyla ilgili Ankara hükümeti ve Kemalistler aleyhine konuları gündeme getirir, Stalin'in yerinde müdahelesi ile Lenin doğru tutum belirler. Sosyalistler Kemalist değildir. Ama ondan nefret etmezler. Jakoben gelenekten iğrenmezler. Komünist Ermenileri okumaya çalışın. Bakın ben şiddetli yaygaraya esir olup, Rus ve Stalin düşmanlığı yapmıyorum, bir Çeçen olarak. Stalin eleştirilir, ama soldan. Herkes gibi. Liberal eleştirinin atına binmek bilimsel sosyalistlere yakışmaz.
 
Bu arada ben bir TKP sempatizanıyım. Fakat dediğim gibi Ufuk Uras yükünden kurtulan ÖDP gittikçe daha güzel işler yapıyor, geçmişteki DEV-YOL mücadelesine oturuyor. Öğreneceğiz birlikte; fakat liberalizm düşmandır, onlardan akıl alınmaz. Yine de siz bilirsiniz. Ben artık onların, ve onların desteklediği AKP'nin "Yektir Allah Yek" demesini bile samimi bulmuyorum. Bunların her şeyleri hesaplı ve bir plana göre. Boş vakitlerinizde SOL Haber okuyun, inanın Birikim okumaktan daha öğretici. 
 

24 Eylül 2010 Cuma

"Sol Kemalizm": Hâlâ var mı? - Part Two

Sevgili arkadaşım, Yeditepe Üniversitesi öğretim üyesi Şakir Dinçşahin'den ' "Sol Kemalizm": Hâlâ var mı?' başlıklı yazıma güzel bir cevap, güzel bir katkı geldi. Buraya koyuyorum. Bir ara Şakir'in yazdıklarına istinaden bir şeyler karalayacağım. Onlar da part-3 olacak. 

Burak Cop 
--------------------------------------------------------------------

'Sol Kemalizm': Hala var mı?" başlıklı yazını okudum. Yazıdaki fikirlerin bir kısmına hak verdim, bir kısmını ise bir hayli eksik buldum. Zaten sen de bunun bir "eskiz" olduğunu bellirtmişsin. 
En sondan başlamak gerekirse pre-1945 ve post-1980 Kemalizmi için "sosyalizm düşmanı" demişsin. Bu büyük oranda yanlış bir genelleme. Kırkbeş öncesi dönemde Kadrocular Kemalizmi sosyalizme benzetmeye çalışmışlardı. Bu dönemde "sosyalizm düşmanı olmayan" sol-kemalistlere başka örnekler de vermek mümkün. Mesela, Niyazi Berkes, Behice Boran, Muzaffer Şerif, Sabahattin Ali, Ruhi Su, Pertev Naili Boratav vb. aydınlar kırkbeş öncesi dönemde ilk eserlerini ve fikri mücadelelerini vermeye başlamışlardı. Seksen sonrası dönemde ise Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı ve SHP çizgisindeki pekçok yazar akademisyen sosyalizm düşmanı olmadıkları gibi Kemalist bir kafa yapısına sahiptiler. Örneklerin çoğaltılması mümkün. 
"Sol Kemalizm kapitalizmin ithal ikameci aşamasının geçici ilerici bir doktriniydi," demişsin. Sanırım o dönemde devletçiliğe planlama kavramı etrafında yapılan vurguyu kastediyorsun. Böylece Kemalizmi devletçiliğe indirgemiş olmuyor musun? Öyle olsa dahi devletçi ekonomiye vurgu yapan bir Kemalist anlayış ekonomik krizler sonrasında tekrardan "moda" haline gelebilir. Aman derim, bu söylediğim ithalatı yasaklamak isteyen emekli generalin saçmalıklarıyla karıştırılmasın. Daha ziyade yeni-devletçi (neo-statist) ekonomik anlayışın son krizler sonrasında ne kadar popüler olduğuna bakarak bu tür Kemalizmin bile yeniden moda olabileceğini iddia edebilirim (bunun bir adı vardı, "retro" gibi birşey diyorlar).
"Ergenekoncuların fikri sefaleti," "Cumhuriyet Gazetesi ve CHP'nin köhneleşmesi," tespitlerinde haksız sayılmazsın. Ama bunun nedeni bunların Kemalizmi, hele de sol-Kemalizmi unutmuş olmaları diye düşünüyorum. Bir adım daha ileri gideyim, sol-Kemalizmi bilmemeleri. Evet, cehaletleri. Sol-Kemalist düşünceyi içine sindirmiş, çağın gereklerine göre Kemalizmi ya da sol-Kemalizmi yeniden tarif edecek aydınlar ya faili meçhul oldular ya da ecelleriyle aramızdan ayrıldılar. Sol Kemalizmi yeniden canlandırmak ne kadar mümkün, bunu bugün kim yapabilir bilmiyorum. Senin de belirttiğin fikri sefalet içindeki bu gruplardan olumlu bir katkı beklemiyorum.

10 Eylül 2010 Cuma

"Sol Kemalizm": Hâlâ var mı?

Burak Cop


Geçenlerde çok sevdiğim bir arkadaşımla mailleşmek suretiyle sohbet ediyorduk. Sohbetin bir yerinde, konusu geçti, "sol Kemalizm ile 1980 sonrasının Atatürkçülüğünü karıştırmamak gerektiğini" yazdı. Ona cevabımın bir bölümünü buraya koyuyorum, daha sonra dönüp ayrıntılandırılası (ve daha da önemlisi ampirik verilerle desteklenesi) bir eskiz, bir taslak olarak.

(...)

1966'da 'Kürt Meselesi' başlıklı bir yazı yazan Doğan Avcıoğlu'nu Özdemir İnce'yle, mealen "Kürt meselesi AGİT çerçevesinde çözülmeli" diyen Uğur Mumcu'yu Tuncay Özkan'la aynı yere asla koymam.
Gelgelelim bence sol Kemalizm, kapitalizmin Türkiye'deki ithâl ikameci aşamasının, yani bir geçiş döneminin geçici bir ilerici doktriniydi. Evet ilericiydi, ama 60'lar ve 70'lerde anlamlı olan bu doktrinin günümüzde artık "passé" (eskimiş, geçmiş, aşılmış) olduğunu düşünüyorum.

Sol Kemalistim diyenlere "2010 dünyasında kulağını uzun yoldan ve yarım yamalak göstermek yerine, duru bir sosyalist ol, tam göster" derim şahsen.

Miadını dolduran, varolması için nesnel koşullar ortadan kalkan sol Kemalizm'in (bkz. emperyalist sistemin parçası olan Türkiye Cumhuriyeti'nin, emperyalist sistemin uzvu olan ordusunda artık 60'lardaki gibi bir anti-emperyalist damarın bulunması ihtimalinin bile söz konusu olmaması, otoriter laikliğin başımıza AKP'yi getirmek suretiyle kesin olarak çöküşü, Kürt halkının uluslaşma sürecini tamamlamak üzere olması, vs.) tutucu bir ideoloji(?) olan Atatürkçülükle ikame edilmesi, artık geri döndürülemez bir durumdur.

Ergenekoncuların fikrî ve eylemsel sefaleti, faşizanlığı tesadüf degildir. Cumhuriyet gazetesinin ve Baykal CHP'sinin köhneleşmesi de tesadüf değildir. Bu dediklerimi CHP de görüyor, kendini çok yavaşça da olsa dönüştürüyor. Tabii bunu yaparken asli kaygısı oy almak, ve büyük burjuvazinin ABD'ci, AB'ci ve İsrail'ci kanadının (yani Tayyip Erdoğan'ın bir süredir açıktan takıştığı İstanbul sermayesinin) her açıdan desteğini ve sevgisini kazanmak.

Sol Kemalizm artık, daha doğrusu çoktandır, bir tür yarı beline kadar suya girmiş olma hâli bence. O suya ya tam girmeli, ya hiç girmemeli. Artık kendini sol Kemalist diye tanımlayan pek kimsenin kalmaması da boşuna değil.

Pre-1945 ve post-1980 Kemalizmleri içinse bir şey söylemek dahi istemiyorum. Onlar sosyalizmin düşmanıdır, sosyalizme düşmandır.

8 Eylül 2010 Çarşamba

Bir de bundan ötürü ayrışmamalı

Burak Cop



Türkiye’de sosyalist solun toplumda tabanı yok gibi. Belki bu durumun da etkisiyle, battı balık yan gider gibi bir halet-i ruhiyeden midir bilinmez, ayrışmalar ve bölünmeler Türkiye sosyalistlerini ince kıyım salata hâline getirmiş durumda. Parti olma iddiasını taşımayan grupların üye sayısının üç basamaklı hanelere ulaşmamasını normal karşılayalım. Peki isminin sonunda parti kelimesi geçen pek çok grubun üç büyük il dışında örgütlenememesine ne demeli? Hadi yola yeni çıkanları da “mazur” görelim, diğerlerine ne demeli?

Bunların arasında dikkatimi en çok çeken; adında hem devrimci, hem sosyalist, hem de işçi sözcükleri geçen parti (ya da “parti”). Kendini Troçkist diye tanımlayan bu grubun İngiltere’deki kardeş partisinin üyelerinin Mayıs ayında British Airways yönetimi ile bu havayolu şirketinin grevdeki çalışanlarını temsil eden sendikanın görüşmesini basmasını BBC’de izlemiştim. Eylem, militan bir sınıf mücadelesinin tezahürüydü. “Bir de bunların Türkiye şubesinin yaptıklarına bak...” diye kendi kendime hayıflanmıştım.

Söz konusu geniş arkadaş çevresi referandum sürecinde tutkulu, ve söz söyleme şansı buldukları kürsülerin Türkiye’deki “yeni iktidarın” sesi olması hasebiyle de oldukça etkili (ya da öyle görünen) bir kampanya yürütüyor. Sosyalist cenah; bu çevre ve fiyaskoyla sonuçlanmış görünen geniş tabanlı sol parti projesi için ÖDP’den kopanların bir kısmının başka bazı gruplarla birlikte kurduğu yarı tabela partisi dışında; referandumu boykot edecek yahut hayır oyu kullanacak.

Önümüzdeki referandum esasen içerik açısından son derece düşük bir öneme haiz. Oylanacak olan 26 maddenin bir kısmı başka kanunlarda yapılan değişikliklerin Anayasa’ya da konmasından ibaret. Geri kalan maddeler ise kısmen olumlu, kısmen olumsuz. Emekçi hakları açısından küçük bir gerilemeden, bireysel hak ve özgürlükler açısından küçük bir ilerlemeden söz edilebilir. Meclisin Anayasa Mahkemesi üyelerinin seçiminde söz sahibi olacak olması ise içinde risk barındıran bir madde, ancak Türkiye’de güç mücadelesi yürüten iki odağın en nihayetinde büyük burjuvazinin farklı fraksiyonları ve bunların bürokrasi içindeki uzantıları ve destekçileri olduğu düşünülürse; yürütme azıcık daha güçlense ne farkeder, güçlenmese ne farkeder.

İçeriği itibariyle hiç de abartılmayı haketmeyen ve AKP’ye yönelik plebisite dönüşen referandumda, sosyalist siyaset açısından hayır oyunun da boykotun da eşit derecede meşru olduğunu, eşit derecede savunulabilir ve gerekçelendirilebilir olduğunu düşünüyorum. Gelecek sene bir genel seçim yaşayacağımız da düşünülecek olursa, boykot mu hayır mı gibi bir mesele üzerinden sosyalist solda ekstra ayrışmalara, yepyeni bozuşma ve kalp kırmalara mahal verilmemesi gerektiği inancındayım.

Boykot ve hayır cephelerinin birbirlerinden uzaklaşmaları şöyle dursun, ÖDP’den ayrılanların bir kısmının SHP ile birleşmeleri sonucu vücut bulan yarı tabela partisinin üyelerinin dahi dışlanmaması, onlara AKP’nin koltuk değneği muamelesi yapılmaması gerekiyor. Bu partinin, yaşamlarının son 20 yılını solda sürekli yeni bir şeyler “inşa” etmekle geçiren eskimiş yenilikçilerin öncülüğünde kurulmuş olması, üyelerine toptancı bir biçimde “liberal solcu” etiketi vurulmasını gerektirmez. Partinin referandumda evet oyu kullanacağını açıklaması da bunu gerektirmez. Önümüzdeki referandum abartıldığı kadar önemli değildir, hayatımızda pek az etkisi olacaktır. Bir de bundan ötürü karşılıklı kalp kırmaya değmez.