17 Kasım 2010 Çarşamba

Kurban etrafında yaşanan tartışmalar

Burak Cop

17 Kasım 2010

İçinden geçtiğimiz Kurban Bayramı İstanbul Boğazı'nın yine kızıla boyanması bakımından öncekilerden farklılık arz etmedi, ama -bu konuda bir araştırma yapmış değilim yahut yapılmış bir araştırmaya vakıf değilim-, anektodal gözlemlere dayanarak şunu söylemem de pekala mümkün: Tanrı'ya kurban olarak sunmak üzere kent yaşamının "görünürlük" alanı dahilinde büyükbaş ve küçükbaş hayvanların boğazlanması git gide daha fazla tepki çekiyor. Şüphesiz ki bu tepkilerin bir kısmı "anti-din" bir tavırla yakından ilişkili, ancak kendini en nihayetinde mümin gören çok sayıda "gevşek Müslüman"ın da kurban kesme pratiğinden rahatsız olduğu ve bunu açıkça ifade ettikleri görülüyor.  

Bu konu pek çok düzlemde, pek çok bağlamda tartışılabilir. Ben burada, biraz dezorganize bir metin üretmeyi de göze alarak, kurban konusunda son günlerde düşündüğüm şeyleri notlar hâlinde sunmak istiyorum:  

- Kimi inançlı Müslümanlarda benim gözlemlediğim tavır; tatbik edilen kurban kesme pratiğine veya bu ibadetin bizatihi kendisine yönelen eleştirilere "bizim inancımız böyle, inancımızın gereğini yapıyoruz, bizi eleştiremezsiniz" makamından tepki koymaları. Burada aslında çok daha temel bir soruna değinmek istiyorum. Velev ki insanların kendisi için koyun vs. kesmelerini isteyen, doğa-üstü, herşeyin üstünde bir Güç olsun (bilerek büyük harfle yazdım). Buna inanan milyonlarca insan var Türkiye'de, bu açık. Peki buna inanmayan, bundan şüphe eden insanların kendi alternatif inançlarını, veya inançsızlıklarını yaymaya çalışmaya, bunları ifade etmeye hakları yok mudur? Bunu da, içinden geçtiğimiz günlerden ötürü, kurban pratiği üzerinden yapmaya hakları yok mudur? Bir Müslüman kendi inancını savunacak, mümkünse yaymaya çalışacak da, bir agnostik veya ateist veya hayvanların kurban edilmemesini savunan bir inancın savunucusu neden kendini ifade edemeyecek?

Çok şükür ki Türkiye'de bunu yasaklayan kanunlar yok. İnançlı Müslümanların da eminim ki kayda değer bir kısmı "buyursunlar, kendilerini ifade etsinler" der. E ama o zaman inancınızı, ve inancınızın bir gereği olarak tatbik ettiğiniz pratiği de eleştirecekler. Eleştirileri kesim sırasındaki gayr-i medeni manzaralara yönelik olmaktan ibaret olmayacak. İnancınızı, yani sizi de eleştirecekler. Siz de onları eleştireceksiniz. Bu noktada "inancımdır, eleştiremezsin" tavrı haklı ve meşru olamaz.      

Burada İslam dinini (ve bütün dinleri) eleştiren kişi şayet Müslüman düşmanı değilse, ırkçı vs. değilse, bilakis bunu özgürlükçü bir perspektiften yapıyorsa, pratik bir zorlukla karşı karşıya. Bunu kabul etmek gerek. Şu anda Avrupa'da siyasi gerekçelerden dolayı artan bir İslam düşmanlığı, büyüyen bir aşırı sağ var. Göçmen/Müslüman karşıtlığını İslam karşıtlığı üzerinden ifade eden Hollandalı neo-faşist lider Geert Wilders bu sorunun örnek öznelerinden biri. Dini/İslam dinini insanın özgürleşmesi perspektifinden, liberal veya sol bir bakış açısından eleştiren insanlar Batı'da yükselen İslam karşıtlığıyla "yan yana düşme" gibi bir riski her an hissediyorlardır eminim. Kendilerine konjonktürden kaynaklı eleştiri, hatta suçlamalar da pekala yöneltilebilir. Bu, zaten -dünyanın büyük kısmında olduğu gibi Türkiye'de de- fikirlerini savunma ve yayma konusunda dindarlara göre dezavantajlı konumda bulunan dinsizlerin (bilhassa özgürlükçü olanlarını) ekstra sıkıntıya sokan bir durum. 

Ekstra sıkıntıya sokuyor da... Kendi fikirlerini savunmasınlar mı yani konjonktür nazik diye? Bu ülkede Turan Dursun öldürülürken ve Aziz Nesin dengesini kaybettiği anda itfaiye aracının merdivenini zorlukla kavrayarak hasbelkader hayata tutunurken ne 11 Eylül olmuştu, ne de Avrupa'da aşırı sağ yükseliyordu...

Birkaç Kuzey Avrupa ülkesi dışında dünyanın her yerinde dinsizlerin "işi" dindarlarınkinden daha zordur. Metis Yayınevi'nin 2010 ajandasını hazırlayan editörlerin sunuş yazısında bu olgu çok güzel anlatılır:   

"Bu ajandayı hazırlayan bizler, inanma hakkına saygı duyuyoruz. Ama biraz daha derin bir saygıyı, inanmama hakkına duyduğumuzu da belirtmemiz gerek.

İnanmanın bir kez daha tartışılmaz bir şekilde insan varoluşunun temellerinden sayılmaya başladığı günümüz dünyasında, (ülkesine ve mekânına bağlı olarak) inanma hakkı örgütlü dinlerle, devlet bütçeleriyle, polis ya da asker kuvvetleriyle koruma altına alınmış durumda; buna karşılık, varoluşlarını inanma temelinde tanımlamak istemeyenler genellikle tekil, münferit ve örgütsüzler. Doğduğumuzda dinsel bir kimlik edindiğimiz varsayılıyor ve dünya karşısındaki duruşumuzu nasıl tanımladığımız sorulmadan bu kimlikler atfediliyor bize; üstelik yirminci yüzyılın sonlarında başlayan bu yeniden dinselleşme eğilimi siyasi, tarihsel bir gelişme değil de doğal bir oluşummuşçasına kabullenmemiz bekleniyor".     

Bu ilk notum fazla uzadı ama sözümün de sonuna geldim. Uzun lafın kısası, dileyenin "kurban kesmek kötüdür" demeye hakkı vardır. Bu insan bunu illa ki Müslümanlara düşman olduğu için, Müslümanları horladığı için söylüyor değildir. "Kurban kesmek yanlıştır" demek kimseye hakaret değildir. Belli bir inancı ve onu benimseyenleri rencide etmek değildir. Eğer bazı Müslümanlar bunu duyunca rencide oluyorlarsa, alıcılarının ayarıyla oynaması gerekenler onlardır.  

Kurban notlarımın kalanını başka bir yazıya bölmem daha isabetli olacak. Merak etmeyiniz, diğer notlarım daha kısa olacak.      


3 yorum:

  1. Kurban kesmek dini bir öğretinin yerine getirilmesidir. Kesilen kurbanın da, ihtiyaç sahiplerine dağıtılması öngörülür.
    Oysa, kurban kesimi, ehil ellerde yapılmamakta ve arkasında bir komedi şarkısı koyarak "dana kaçtı" haberleri yapılmaktadır.
    Olayın bir ucunda göçle beraber şehre "yamuk" bir şekilde taşınan kurban sorunu, bir yanında kurbanın "kendine" kesilmesidir. Kurban kesilince bütün günahlardan arınıyoruz ya.
    Kurban kesmek kötüdür deme özgürlüğüne kavuşmamız lazım. Bence kötü mesela. Dinin gereklerinden uzak bir yanı var.
    Avrupa'da yabancı düşmanlığı ya da post 11 Eylül dönemdeki islamın konumu ise çok yeni değil. Bir çoğunun kökeni fırsat eşitsizliği, göç gibi durumlarda aranabilir. Yoksul müslüman Avrupa'daki güvenliği sarsıyor çeşidinden bir yaklaşımın temelinde yabancı düşmanlığı şekilleniyor.Oysa bu yoksul sadece müslüman mıdır? Temelinde eşitsiz gelişim yatmaz mıdır?
    Yorumu uzattım ama; kurban üzerinden giderek bağlantılı olacak farklı konulara değinmişsin. Üzerine biraz daha düşüneyim.
    Bir de,ellerine sağlık.

    YanıtlaSil
  2. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  3. İnsanın kendini en önemli gördüğü, diğer her canlıyı hizmetinde saydığı bi dünya anlayışı beni ürkütüyor. Ne bencil...Kendi günahlarından arınasın, Tanrı senin ve çocuklarının canını bağışlasın diye bir başka canlının kanını akıtıyorsun. Sonra da oturup afiyetle yiyorsun. Üstüne üstlük binbir eza ile kestiğin o hayvanların seni sırat köprüsünden geçirip cennete ulaştıracağını düşünüyorsun. Rahatsın insan rahat. Ama o kadar rahat olma derim. Şayet ben o kestiğin koyunlardan olsam atıverebilirdim seni aşağı!

    YanıtlaSil