Burak Cop
1 Ekim Cuma sabahı Ankara'ya gittim, 3 Ekim Pazar gecesi döndüm. İş için. Prof. Sencer Ayata ile röportaj yaptım (bkz. http://bit.ly/cnEEor ve http://bit.ly/dsUCQ8 ).
Ankara'ya gidip gelmek her İstanbullu için aynı şey değildir. Bunu zûl addeden, o meşhur deyişin ileri sürdüğü üzere dönüş yolunu gözleyen (Ankara'ya gitmenin en iyi yanı İstanbul'a dönüşse madem...) İstanbulluların sayısı çoktur. Ben onlardan değilim. Neyse efendim, konumuz bu değil. İstanbullu'nun Ankara seyahati üzerine başlı başına bir deneme yazılır. Belki başka zaman, belki.
Ben bu yazıda, tabii yazı denebilirse, herhangi bir amaç gütmeden son seyahatime dair bazı notlarımı okurlarla (sayıları da devasa olmasa gerek ya) paylaşacağım. Buyrun.
- Cuma günü röportajı yaptıktan sonra otele döndüm. Atatürk Bulvarı üzerinde, penceresinden Amerikan Sefareti'nin göründüğü bir odada kalıyordum. Günün geri kalanında odamdan çıkmadım. Bildiğiniz tembellik ettim. Oda servisinden bonfileli mi, biftekli mi, bir salata istedim. Kötü değildi ama yağı biraz fazlaydı.
- Yukarıda yazdığım ilk not itibariyle daha şimdiden kendimden nefret etmiş, kendime yabancılaşmış durumdayım. Demek ki şurda şunu yaptım, bu alışveriş merkezinde bunu eyledim diye yazılar yazan layf stayl yazarcıkları gerçekten de kendilerini bilmez insanlar... Ya da arkadaş çevreleri çok kötü. Eline sağlık, güzel yazıyorsun falan diye diye bu insancıkları kamusal nefret vadisine itekliyorlar.
- Tembelliğin suyunu çıkarma aşamasında, tabii karnım da acıktı, beslenme ihtiyacı fazlasıyla baş gösterdi ve minibar odaklı bir tıkınma şeysi yaşadım. Karnımı şu arkadaşlarla doyurdum: 250 ml midir nedir 2 şişe su, fındık, badem, Fanta ve Toblerone. Geceyarısına doğru uyku bastırınca uyudum. Yatarken sıcak bastı, sabaha karşı üşüdüm.
- Ertesi gün öğle vakti dışarı çıktım. Çıkarkene, otelin küçük lobisinde siyahlar giyinmiş, uzun saçlı, 50'li hatta belki birkaçı 60'lı yaşlarında, allahına kadar rock'çı veya metalci, yabancı uyruklu amcalar gördüm. Bir müzik grubu gibiydiler. Yanlarına yaklaşıp "cehaletimi mazur görünüz lütfen, acaba hangi müzik grubusunuz?" (Sorry for my ignorance but which group is this?) diye sordum.
- Bana en yakın olanı "eeh, öehh, hehe, well, what are hede hödö really..?" gibi bir şeyler mırıldanarak arkadaşlarına döndü (gülümsüyordu) ve 5-6 kişilik gruptan 2-3 kişinin 2-3 saniyelik eğlencesi oldum. İşin kötüsü neden bahsettikleri konusunda hiçbir fikrim yoktu. Nasıl bir kahrolası belaya bulaştığımın farkında değildim Jack... Jack kim yahu?
- Otelin önünde, daha doğrusu ABD Büyükelçiliği'nin önünde bayağı bir Çevik Kuvvet polisi ve panzer neyin vardı. Belli ki yakınlarda bir yerde bir nümayiş vardı ama görüş alanımda bir tane bile gösterici yoktu. Müzik grubu olduklarından şüphelendiğim gruptan bir amca resepsiyon memuresine yaklaştı ve ne iş diye sordu. Kızcağız "demonstration for America" gibi bir şey dedi, "Rüştü yapma" dedim. Adam "for America..?" diye şaşırmadan şaşkınlık tepkisi verdi, kız "against America" diye düzeltti.
- O akşam sevgili arkadaşım Özge beni Hacettepe Mezunlar Derneği'nde Bülent Ortaçgil konserine götürdü. Özge'nin arkadaşı Sevgi, Ortaçovski'nin ardında bateri çalan Cem'le kısa bir süre sonra evlenecek. Şu aralar hatta belediyeden gün almış olmalılar.
- Özge'ye Hacettepe mi Haacettepe mi diye sordum. İşin içinden pek çıkamadık. Ben Arapça'daki haacet diye okunan kelimeye istinaden, Haacettepe denmesi gerektiğini ileri sürdüm. Özge pek itiraz etmedi ama "haklısın adamım, oh evet haklısın" da demedi (Orçun Kunek seni özledim). Özge'nin Sevgi haricindeki arkadaşları da (Önder söz gelimi) çok tatlı insanlardı. Önder bir de karate yapıyormuş. Ama ülkücü değil. Türkiye'de güzel şeyler de oluyor. O gece dört "şat" tekila yuvarladım.
- Son sözüm Bülent Uygun'a. Eskişehir'e gitme. N'olursa olsun, hökümat desteğiyle birinci lige çıkmış da olsa sempati duyduğum bir takımdır. Sempatimi çürütme.
- Pardon son söz falan dedim ama bahsetmeyi unutmuşum... O grup gerçekten de müzik grubuymuş: New Model Army. Pazar öğleyin resepsiyonda Mor ve Ötesi'nden Kerem Kabadayı'ya rastladım. Evlenmiş, pii... Ondan öğrendim. Üç yıl önce Ufuk Uras'ın seçim kampanyası sırasında bir yürüyüşte tanışmıştık. Beni hatırladı sağolsun. Hatta galiba onlar mı ne organize etmiş New Model Army'nin gelişini. Nereli bunlar dedim, Yorkshire dedi. O da çek-aut yapıyordu otelden. Helalleştik ayrıldık.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder