Burak
Cop
24 Haziran 2013
Büyüyen,
gelişen, git gide bir küresel güce dönüşen (ve bu yüzden komşuları ve AB ile
ilişkileri kötüleşen – biz buna diplomaside ‘çekememe etkisi’ deriz) Türkiyemiz
üzerinde 31 Mayıs’tan beri oyunlar oynanıyor biliyorsunuz.
Sokaklarda
bir takım insanlar var; kâh parklar kamunundur deyip bir parkta çadır
kuruyorlar, kâh bir meydanda öylece duruyorlar, kâh polise karanfil
uzatıyorlar. Ondan sonra da vay efendim polis neden insanların kafasını hedef
alarak biber gazı mermisi atıyor, niye tazyikli suya yakıcı kimyasal katıyor,
niye revire gaz bombası sallıyor…
Bunlara
en iyi cevabı 10 buçuk yıldır olduğu gibi gene Başbakan Erdoğan verdi. “Bunlar”
kelimesini boşuna kullanmadım, onlar bunlardır. Yani millet değildir. Millet,
AK Parti mitingine gidenlerdir. Bunları tanımlayacak en iyi sözcük ise,
Başbakan’ın da söylediği gibi, “bunlar”dır. Bunlar.
En
iyi cevabı Erdoğan verdi dedik. Aslında her gün ortalama 3-4 kez veriyor. Şimdi
hangi birini burada alıntılasak… Ben mesela en son bikinili cevabı beğendim.
Kendisi çok tutarlı bir konuşmacı olduğu için bikininin ardından lafı Bodrum’a
da getirdi, Bodrum’da yatta tatil yapan sosyalistleri eleştirdi. Sosyalistlere
yapıcı eleştiriler yönelten, karşısında daha iyi bir muhalefet görmek isteyen
Erdoğan, 1930’da Serbest Fırka’yı kurduran Gazi Mustafa Kemal’i anımsattı.
Neyse,
yazının konusu her iki anlamıyla da bunlar değil. Bunlar, iki kaz güdemeyen
CeHaPe’nin bile sokaklara dökebildiği Twitter kullanıcıları. Ben bunlara değil,
bunların ardındaki güçlere odaklanmayı öneriyorum. Tam da bu noktada Ege
Kayacan’ın kaleme aldığı önemli yazıyı dikkatinize sunmak istiyorum: http://getir.net/r88w
.
Tabii
Yiğit Bulut, N.Bengisu Karaca gibi entelektüeller de süreç boyunca zihnimizi
açan analizler yaptılar ama Kayacan’ın yazısının iki önemli özelliği;
ziyadesiyle derli toplu ve cesur olması. Kayacan kimsenin söylemeye cesaret
edemediği gerçekleri haykırdığı yazısında “bunlar”ı sokaklara döken şeylerin
ipliğini pazara çıkarıyor. Şöyle çıkarıyor:
---
Topçu Kışlası muhtemel uzaylı istilasına karşı insanlığı korumak üzere
projelendirilen gizli bir savunma şeysi.
---
İnter-galaktik darbe lobisi bu üssün inşasını engellemek için tüm kozlarını
masaya (sokaklara) sürmüş durumda. Bunun da farkında olan AK Parti iktidarı,
1960’ların başında uzaylılar tarafından bacakları yenen merhum ABD Başkanı
Kennedy’e atıfla “Erdoğan’ı yedirmeyiz” diye bir kampanya başlattı. (Bu kampanya
“bunlar” nezdinde olmasa da millet nezdinde büyük teveccüh gördü)
---
Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan’ın 13 Haziran tarihli Vatan gazetesinde çıkan
“uzay gemisi yapmamızı engelliyorlar” sözü, işte söz konusu büyük resim
mucibince verilmiş bir demeç. Kayacan’ın yazısında, duran adam eylemlerini
başlatanın da insan değil bir uzaylı robotu olduğu kanıtlanıyor. Evet, şimdi
büyük resim iyice belirginleşti değil mi…
Bakan
Çağlayan, Vatan muhabirine “28 Şubat ve 27 Nisan olmasaydı bugün Türkiye uzay
gemisi yapardı” derken en ufak bir abartmada bulunuyorsa n’olayım.
İnter-galaktik darbe lobisi evvela Türkiye’deki uzantılarını devreye soktu.
Neyse ki Ergenekondu Balyozdu, AK Parti ve ona destek veren “özgürlükçü bunlar”
(“bunlar”ın ılımlı kanadı) uzaylıların iç destekçilerini hezimete uğrattı.
Sıkılmadınız
değil mi… Yazı asıl şimdi ivme kazanıyor.
İç
işbirlikçileri hüsrana uğratılan inter-galaktik darbe lobisi, faiz lobisini
devreye soktu. Faiz lobisi, gene Dünyalı olan ama Türkiyeli olmayan
işbirlikçilerden oluşmaktadır.
Biliyorsunuz
AK Parti neredeyse 11 yıldır iktidarda. Bazıları diyor ki; BDDK Başkanı’nın
geçen yılki açıklamasına göre yabancıların Türk bankacılık sektöründen
aldıkları pay yüzde 41, İMKB’nin de yüzde 65’i yabancılara açık. Ve bunlar hep
AK Parti döneminde oldu diyorlar.
Yani
şunu demeye getiriyorlar; Türkiye ekonomisinde faaliyet gösteren finans-kapital
(namı diğer faiz lobisi) AK Parti döneminde ihya oldu, neden AK Parti’ye zarar
vermek istesin?
Çok
özür dilerim sevgili okurlar, ama halt etmişler. Bunlar hep tarihimizi
bilmemekten kaynaklanıyor. Muhteşem Yüzyıl dizisinde tarih doğru dürüst anlatılmayınca
işte böyle oluyor.
Osmanlı
Devleti de 16. yüzyıldan itibaren Avrupa devletlerine kapitülasyonlar verdi,
buna rağmen günü gelince o devletler Osmanlı’nın köküne kibrit suyu dökmedi mi?
Faiz lobisi AK Parti iktidarında servetine servet katmıştır, çünkü AK Parti (bu
parti aynı zamanda milletin temsilcisidir biliyorsunuz) düşmanım bana yakın
olsun demiştir. Düşmanıma yakın olayım demiştir (alkoliklerin anlayacağı bir
örnek vereyim; Ağustos 1939’daki Sovyet-Alman Paktı gibi).
AK
Parti faiz lobisini ihya etmiştir, çünkü amacı bu lobinin dikkatini dağıtarak,
kendine yakın tutarak, günü gelince saldırıya geçmektir. Bildiğiniz hilal
taktiği!
AK
Parti iktidarının tek hatası, hilal taktiği uyarınca saldırıya geçemeden ilk
hamleyi faiz lobisinin yapmış olmasıdır. Ama Erdoğan gene de bu saldırıyı
atlatacaktır.
Türkiye
güçlü bir devlettir, faiz lobisinin saldırısı altındaki bir diğer devlet olan
Brezilya “bana faiz lobisi saldırıyor” diyemezken, hatta cumhurbaşkanları ezik
ezik göstericilerin sözde demokratik tavrını överken; Başbakan Erdoğan ve
başarılı bakanlarımızdan Egemen Bağış, Brezilya’ya da aynı illetin musallat
olduğunu belirtmiş, bizden binlerce km ötedeki bu ülkenin de savunmasını
üstlenmiştir.
Faiz
lobisinin masaya sürdüğü kartlardan biri de BBC’dir. Neyse ki galaksiler çapında
olmasa da dünya çapında medar-ı iftiharımız olan NTV adlı HABER kanalımız, BBC
Türkçe’nin Türk medyasına kara çalmak için hazırladığı programı sansür ederek
vatanperverliğin gereğini yerine getirmiştir.
“Bunlar”
bir süredir NTV’nin sahibinin Erdoğan önünde eğildiği fotoğrafı sosyal medyada
paylaşarak sözüm ona bir şeyler demeye getiriyorlar. Aralarında NTV’nin
kapısına dayanıp “parası neyse verelim doğru dürüst habercilik yap” diyenler
bile oldu. NTV bir an boş bulunup peki deseydi, o para faiz lobisinden
gelecekti. NTV de böylece uzaylıların güdümüne girecekti. Allah korudu.
“Bunlar”ın
şunu iyi bilmesi gerekiyor: NTV’nin sahibi Erdoğan’ın değil, milli iradenin
önünde eğilmiştir. Aynı eğilme işlemini ekranda Oğuz Haksever yapmaktadır (bazılarının
dediği gibi onun adı AKsever değil, Haksever’dir!). O da aslında milletin
egemenliği önünde eğilmektedir. Siz Boğaz’a karşı viski içenler ne anlarsınız… Eminim
adı geçen iki beyefendi Halkalı’daki TOKİ konutlarında viski içiyor, hem de en
adi markadan.
Ekranda
püskürtülen BBC, saldırısını Twitter’dan sürdürdü. Ama orada da karşısına 11
harfli bir dev çıktı: Melih Gökçek.
Lüzumsuz
ve tehlikeli işlerle uğraşan bir anakent belediye başkanı imajını sırf vatan
millet düşmanlarının aklını karıştırmak, onları beklemedikleri yerden vurmak
için kasten ve bizzat inşa eden Gökçek, BBC çalışanı Selin Girit’in şu
tweet’indeki vatana ihaneti pat diye tespit etti:
“#Yoğurtçu forumundan bir öneri:
Duran adam değil, durduran adam olalım. Ekonomiyi durduralım. Tüketmeyin. Altı
ay tüketmeyin. Dinleyecekler”
Bazı
aklı evveller şimdi diyecek ki; gazeteci kimliğiyle bulunduğu bir toplantıda
dile getirilen görüşü aktarmış, ne var ki bunda? Hatta bu kendi görüşü de
olabilirdi, öyle olsaydı bile ne olacaktı..?
Sorarım
size; büyüyen, gelişen, kalkınan Türkiye’de ulusal medya bile gereken özveriyi gösterip
“bunlar” sokağa döküldüğünde penguen belgeseli ve gurme programı yayımlarken;
Türk adı, Türk kanı, Türk ismi taşıyan bir gazetecinin de haberciliği ikinci
plana atması gerekmez miydi? Gerekirdi. Atmıyorsa, işin içinde bit yeniği (BBC)
vardır.
Büyüyen,
gelişen, bölgesel güç olan Türkiye’de hepimize özveride bulunma sorumluluğu
düşmektedir. Bunu 3 yıl önce bir işçi sendikasının genel kurulunda konuşan
Enerji Bakanı Taner Yıldız güzel özetlemişti: “Bizler gelişmekte olan Türkiye
olarak mutlaka yeri gelecek 16-18 saat çalışabileceğiz. Değişimi iyi idare
edebilmek adına bunu mutlaka yapmak lazım”.
İşçiler,
Yıldız’ın lafını dinleyin. Dinlemezseniz, “bunlar”a uyarsanız, sonunuz genç
işçiler Mehmet Ayvalıtaş ve Ethem Sarısülük gibi, öğrenci Abdullah Cömert gibi,
Ankara’da bir dershanede temizlik işçisi olarak çalışırken biber gazı yüzünden
kalp krizi geçirerek ölen İrfan Tuna gibi olabilir.
“Bunlar”a
uyarsanız, bu iktidar yıkılır.